Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

'Devlet hizmet yükümlülüğü' 'noter huzurunda çekilecek kura''

Mecburi hizmet... Çok tartışılır, çok konuşulur, çok yorum yapılır üzerinde. Kimimiz için şans kimimiz için şanssızlık şeklinde yorumlanıyor ve üzerinde şimdiye kadar çok fazla yazılıp çizildiyse de ben bir de kendi deneyimimden bahsetmek istiyorum. Bir kere mecburi hizmet tabirinin tam olarak adının karşılığını verdiğini söyleyerek işe başlamak istiyorum. Hele benim için yaşadıklarım tam bir devlet hizmet yükümlülüğü oldu diyebilirim. Şimdi işin farklı boyutlarına geçmeden önce bazı şehir efsanelerinden bahsetmeden geçmek istemiyorum. o kadar çok söyleniyor ki inanılmaz. Üzerinde yorum yapmaya kalksan mecburi hizmetin biter. Hastaları, karşılaştığın sorunlarını düşünsen depresyon ilaçlarının önünü alamazsın. Konuşulmaması gereken kısımları deşmeye kalkasan davalı olursun.... gibi gibi gibi. Devlet hizmet yükümlülüğü başlığı altında açıklanan kadrolara tercih yaparak başlanıyor işe, bin bir stres binbir bilinmezli denklemlerle, her kafadan çıkan sesleri önemseyerek, içindeki heyeca...

Yayın yazmak mı? O da ne?

Asistanlık hayatımız çoğunlukla yarı doktor, yarı akademisyen sıfatlarını taşımanın yükü ile geçti. öğrencilikten çıkıp meslek hayatına adım atmayı beklerken, kıdemliye danışmalar, hesap vermeler, sorumlulukları yüklenmelerle çeşitlendirebileceğimiz görevlerle başlar. Hayaller farklıdır oysa... Ancak her zaman işin aslı farklıdır ve yeni başlanan bir görevde çömezlik beklenenden farklı süprizlere gebedir. Ancak asistanlık sürecinin getirdiği yüklerden 'akademisyenlik' sıfatı ise diğer görevlere baktığımızda oldukça yabancı bir aşamadır. Şöyle ki; çömezlikte yapılacak yayınlardaki basamaklar, alınan görevler genellikle amelelik olarak yorumlanır. Oysa ki çömezliğin her zorluğunda olduğu gibi bu amelelik olarak tanımlanan kavramın aslında bize bir bakış açısı kazandırması açısından oldukça eğitici bir süreçtir. En önemlisi de meslek hayatımızın ilerleyen döneminde bakış açısı sağlayacağını düşünecek olursak; üzerinde durulması gereklidir. O günlerde ya...

İlk deneme

Bugüne kadar blogger.com'un varlığından habersiz olmamın ne kadar da büyük kayıp olduğunu farkettim. Halbuki bugüne kadar hep fikirlerimi düşüncelerimi bir yerlerde, bir şekilde paylaşıp; sesimi duyurabilmek istedim. Blogger'a karşı hep bir ön yargımın olması ne acı.... Oysa ki okuduğum kitapları, ihtisasım ile ilgili aklıma gelen ama bazen kendimin bile yapılması olanaksız görüp vazgeçtiğim düşünceleri, kanser radyoterapisine ilişkin konuşmak istediklerimi, radyasyon onkolojisi asistanlığı ve mecburi hizmet aşamalarını bu site sayesinde kolayca paylaşabileceğimi bilmek beni çok heyecanlandırıyor. Heyecanlıyım... Evet gerçekten heyecanlıyım.. Buradan bir ses, bir nefes olabilmek beni gerçekten mutlu edecek. Amacım gördüğüm yenilikleri, okuduğum yayınları, gittiğim kursları, aşmak zorunda olduğum zorluklardaki aslen kolay ama benim sonradan farkettiğim pratik çözümleri paylaşmak. o yüzden de blogumun adı ''nice to share''... Mümkün olduğunca türkçe...