Grey's Triology
Grey's Triology
Gerçek hayatta da hep böyle midir? Hep ulaşılamayan sevgili midir bizi heyecanlandıran, meraka düşüren, içimizi titreten......
Meşhur üçlemeye başlamamak için yeterince sabrettikten sonra; serinin ilk romanını dayanamayıp okumuş, ancak sonrasında gerçekten ilgimi çeken bir roman olması üzerine düşüncelerimi de zaman kaybetmeksizin blogumda paylaşmıştım.
Evet ilk kitaptan sonra gerçekten heyecanlıydım, evet ilk romandan sona meraklıydım, evet ilk romandan sonra ikincisi ne zaman gelecek diye kitap sitelerini her gün dolaştım...Evet itiraf ediyorum ikinci kitap için gerçekten sabırsızlanıyordum...
İkinci kitabın elimde olduğu gün, bir an evvel başlamak için sabrediyordum ve üçlemelerden aldığım tadın ne kadar farklı olduğuna ilişkin düşüncelerim henüz değişmemişti...
Serinin ikinci kitabı ile ilgili yazmak istemedim. Bekleyip üçüncüyü de okuyup fikirlerimi daha sonra yazmayı uygun buldum...
İlk kitapta duygular tam anlamıyla tavanda bırakılmıştı. Merak, aşk, heyecan, entrika, mutluluk, şiddet, öfke.... Ne istersen var tadında biten ilk roman bana, ikincisi için beklemenin güzelliğini, kitaba ve Ana'nın, mükemmel, ulaşılmaz, sadist Bay Gray ile ilişkisinin ne olacağını ilişkin pek çok fikir uçuşması sağlamıştı. Beklediğim psikolojik alt yapının temelleri ilk kitapta atılmıştı. Ancak bu psikolojik olarak Gray'in iç dünyasına uzanan yolculuğun, ikinci kitapta bu kadar tek düze, bu kadar basit, bu kadar sıkıcı anlatılmış olabileceğini hiç düşünmemiştim. İkinci kitap tamamen sevişme (Gray'in tabiri ile düzüşme) baskın bir kitaptı. Beklenilen neydi, beklediğim ne olması idi, beklentilerin ne kadarını karşıladı bilemiyorum ama ikinci kitap birincisi kadar hızlı akmadı. Ne Gray'in eski itaatkarı Leila'nın ortaya çıkışı, ne bayan Robinson'un Gray'e karşı beklenen hırsı, Ana'ya olan kıskançlığı kitaba ilk kitaptaki lezzeti kazandırmaya yeterli olmadı. ''Anne pornosu'' olarak nitelenen kitabın benliğini bulmuş olabileceğini de söyleyebiliriz bu ikinci romanla.. İkinci romanı okuduğum zaman ilki hakkında 'edebi eser' diye düşünmeye başladığımı bile itiraf edebilirim.
İlişkileri ilerlemeye başlayıp, birden bire 'yok artık daha neler' dedirtecek kadar saçma bir hızda evlilik kararı alan çiftimizin nişanında çıkan olaylarla ikinci kitap son bulmuştu. Elbette yazarın bu noktada parlak fikirleri vardı (!).. Kitabın buram buram seks (evet artık sadomazo ilişkiden eser kalmamış) kokan sayfalarına birazcık entrika, birazcık kıskançlık, birazcık geçmiş esintisi katmanın zamanı gelmiş de geçiyor diyen sayın yazar, son sayfaya ''acaba neler olacak, aman allahım başlarına daha neler gelecek'' gibi, aslında çok sıradan bir takdiği izleyip; olaya bir de Ana'nın patronunu sokmaya çalışmıştır. Ana... Ah Ana... Henüz 20 yaşında ve başına gelebilecek en güzel şeyler gelmiş daha ne olsun, artık o, bay muhteşemin karıs, o harcamak isteyebileceğinden çok para sahibi ve dahası o bir yayınevi sahibidir.... (!)
İkinci kitabı bitirdikten sonra gerçekten üçüncüyü okuyup okumamak arasında kaldiğimi itiraf etmek istiyorum. Genel prensibim üçlemelerde mutlaka sonuna kadar gitmek olmakla birlikte; itiraf etmem gerekirse hiç bu kararımı sorgulamak zorunda kaldığımı hatırlamıyorum, taa ki bu seriye kadar. Başlamıştım madem, bitirecektim.. Veee evet üçüncü kitap...
''Özgürlüğün elli tonu''..... Neden özğürlüğün elli tonu onu da anlayabilmiş değilim çünkü zaten yeterince özgür bir çift olarak karşımızda duran bay Grey ve bayan Steele varken; evlenen bay ve bayan Gray olan bu çiftin, evlilik hayatının işlendiği, sıkıcının da sıkıcısı olan üçüncü kitaba bu ismin verildiğine bir anlam verebilmekten öte saçma ve anlamsız bulmaktayım. (Bir çeviri hatası olması da muhtemel, araştırmak lazım...)
Üçüncü kitapta, evli bir çift olarak karşımıza çıkan muhteşem ikili, yine sıfatlarına ve zenginliklerine uygun bir şekilde muhteşem bir balayı yaşamaktadırlar... Öyle muhteşem, öyle muhteşem ki yok artık canım falan diyorsunuz. Gerçi kitabı okuyup da Christian için muhteşem demeyecek bir kadın topluluğu tanımıyorum. Eee sonuç olarak onun yıllarca (27 yaşında olduğuna dikkatinizi çekerim!!) aşık olmayı beklediği kadına yaşatacağı balayının normal olması beklenemezdi... Yaşadıkları sözde ''vanilya aşk' bile yeterince farklı olmakla birlikte yaşadıkları balayı ve düğün de farklı olmak zorundaydı galiba.... İşte bu mutlu mesut senaryonun fazla sarmayacağını düşünen sevgili yazarımız olaya aksiyon katmak için; ikinci kitapta da sinyallerini verdiği, Ana'nın eski patronu, Jack Hyde'ı devreye sokmaya karar verir.. Eh yani... Ne denebilir ki, tercih meselesi. Oysa ki asıl saran ve asıl tutan vanilya aşkta ortaya çıkabilecek parçalanmalar, kıskançlık, entrika.. vs vs iken bence yanlış bir tercih... Yine eksik bir nokta olarak karşımıza çıkan konu; Christian'ın eski hızlı sadomazoşist hayatını birden bire (pardon Ana'nın ortaya çıkışı ile) silivermesiydi. Herkesin Ana'ya söylediği gibi ''Christian'a her ne yapıyorsan devam et Ana''. Sonuçta alışkanlık ve yaşam tarzı öyle karşına çıkan, sana aşık ilk kız da böyle pufff, hokus pokus bitiveriyorsa ne ala.. Ancak gerçek hayatta hiç de böyle olmadığını gazetelerin 3. sayla haberlerinden ya da günümüzün popüler magazin programlarından öğrenebilirsiniz. Ancak bay muhteşem, öyle uyumlu, öyle aşık, öyle şefkatli bir adam olur ki şaşırıp kalmamak elde değildir.. Dahası bazı yerlerde asıl kızımız Ana'nın yaptıklarına, anlamsız bir şekilde geçmişi kurcalamalarına kızmaktan kendinizi alamaz hale geldiğinizi görüp, şaşırmamak elde değildir..
Benim düşüncem, bu kadar kusursuz bir aşk, evlilik portresine yüklenilip, soft sevişmelerini her ortama taşıyan hareketli çifte yoğunlaşılması yerine Dr. Flynn üzerinden daha kaliteli malzeme elde edilmesi yoluna gidilebilirdi. Jack Hyde'ın devreye girmesi, acaip bir güvenlik zinciri, tüm aileye korumalar vs vs şeylere gerek olmadan da kitap renklendirilebilirdi..
Bu noktada üç kitabı bitirdikten sonra, kendimi yargılamaktan da geri kalamadığımı itiraf etmek istiyorum.
Hep ulaşılamayan muhteşem sevgili midir heyecanı canlı tutan?
Aşk, hep bir bilinmezlikle birlikte mi büyür?
Merak etmemizi sağlayan, okuduğumuz kitaba, izlediğimiz diziye bağlanmamızı sağlayan aslında hep umutsuz aşk mıdır?
Evlilik ile devam eden mutlu birliktelikleri neden sıkıcı bulmaya başlıyoruz?
Ana ile Christian bir ayrılıp bir barışan, araya başka kadınların, erkeklerin girdiği bir ilişki yaşasalar daha mı heyecanlı olacaktı?
Gerçek hayatta da hep böyle midir? Hep ulaşılamayan sevgili midir bizi heyecanlandıran, meraka düşüren, içimizi titreten......
Gibi gibi pek çok soru ile uzatılabilecek bir sorgulama listesi ile karşı karşıya kaldım. Türk filmleri gibi biten sonu, hep mutlu sonu isteyen ama mutlu sonla karşılaşınca da ''aman ya bu muymuş şimdi'' diyen okuyucu kitlesine hitap eden tarzıyla bir üçlemenin daha sonuna gelmiş oldum.
Aslında okunacaksa ilk kitabını okuyup, akılda kalan soru işaretlerini de diğer kitapları okumuş olan arkadaşlarınıza sorarak hikayenizi tamamlayabilirsiniz. İlk kitapta merak ettiğiniz herşey aslında diğer iki kitapta değil, kitabı okumuş bir arkadaşınızda saklı:))... Mutlu sonla biten bir vanilya aşk.. En sonda da Christian'ın Ana ile tanıştığı güne gidilmesi, onun tarafından Ana'nın haraketlerinin yorumlanması da fena değil, haksızlık etmemek için belirtmeyi uygun buluyorum...
Açıkçası benzer duyguları ben de hissettim.. İlk kitaptan sonra, kitabın umduğumdan daha iyi olması ve psikolojik çözümlemelere gidileceğinin sinyallerinin veriliyor olmasıyla, beklentiyi yükseltmişti seri benim açımdan.. Psikolojik alt yapı merkezde olmak üzere olay örgüsü bunun çevresinde gelişiyor olsaydı eğer; en azından beni daha çok içine alabilecekti..
YanıtlaSilAslında mutlu birliktelikler, çalkantısız maceralar olması değil bence sıkıcı olmasına, ilgimizi kaybetmemize neden olan; kitabın ana çatısının beklediğimiz gibi olmaması buna sebep.. Güzel bir psikolojik çözümlemeyle ilerleyebilseydi kitap, mutlu bir birliktelik ve evlilikle sonuçlansa da sürükleyici bir roman olabilirdi gibi geliyor..
Ve düşününce; bir şekilde merak duygusunun olması daha çekici kılıyor herhalde pek çok şeyi..
bence tam bir piyasa romanı gece yatmadan okunacak türde uyku getirsin diye ki ben öyle yaptım:)) biraz ondan biraz bundan sosu eldeki malzeme harcanmış gitmiş...
YanıtlaSilKesinlikle katılıyorum. Uyku getirmek için özellikle 3.romanını tavsiye ediyorum:)) katkınız için teşekkürler..
Sil