Bir Varmışsın Bir Yokmuşsun Gibi Hayatım...

Zaman ne kadar da çabuk geçiyormuş anladım. Zaman, diye adlandırdığımız şeyin bir dem'lik hayat olduğunu gördüm. Ne kadar kısaymış herşey, ne kadar anlamsızmış 'büyük'diye adlandırdığımız olaylar meğersem sonuna kadar yaşadım... Herşeyin izi yavaş yavaş silindi, ne ben aynı kaldım ne zorunluluklarım ne içimdeki çocuk.. Şehirler bile değişti, kayıplar, yeni yaşamlamlarla unutulmaya çalışıldı. Acılar, yeni mutlulukların eteğine saklandı, birgün gelip hatırlanırım, ders olurum diye belki de...

Gitmem gerekiyormuş gittim, görmem gerekiyormuş gördüm, yaşamam gerekiyormuş yaşadım...


Şimdi geriye dönüp bakınca; sanki hiç yaşamamışım gibi gelen gerçekliğin, çarpıcı anlamsızlığı ile doluyum. Mayıs ayında yazabilmişim bloguma en son.. Neler neler oldu hayatımda, neler ne stresler biriktirdim ufacık zamanda. Çok değil(!) ama bundan önce çok gelen bir süre önce, 2011 Ağustos ayında başlamıştı bu bilinmezlik benim için.

Devlet hizmet yükümlülüğünün 40. kurası.. Yerleştirilme yeri 'Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'... Şimdi o dönem bende kalan belgeyi inceliyorum da aslında hiç tercihlerim için kuraya tabi olmamışım, hiç şansımı kullanma olayına bile dahil olmamışım ne yazık ki.. Bir 'kırmızı mühürlük' hata diyorum buna ve işte o yüzden de ''Gitmem gerekiyormuş gittim, görmem gerekiyormuş gördüm, yaşamam gerekiyormuş yaşadım...'' ile başlıyorum. Bilmiyordum ki 11 Ağustos sabahı benim gideceğim yer zaten Van'mış, kaderim Van'a yazılmış..


Bir giderken ağladım, bir de dönerken meşhur tabirle.. Ama dönerkenki yaşadığım içimdeki burukluk, özlemden değil, tamamen yaşanmışlıklar ve Van'a gelirken getirdiğim kendime olan vedalaşmamdı. Ben Van'a bir Fatma getirdim, şimdi dönüp bakıyorumda Van'dan başka bir Fatma getirdim Ege'nin bildik topraklarına. Değişimi hem kendim yaşadım hem de çevremle payalaştım an be an, hem deminde geçen 2 yılımın.. O zamanlar dile kolay 550 iş günü kavramı, bugün oldu 'vay be 2 yıl nasıl da geçmiş'. Oysa ki şimdi dönüp baktığımda hiç yaşamamış, hiç görmemiş gibiyim. Hatta fırsat olsa da görsem diye sayabileceğim pek çok yer var hala Doğu'da bıraktığım ve yine fırsat yaratıp mutlaka görmeliyim, görüşmeliyiz, bir gün bir yerde dediğim dostuklarım...Peşinden koşacak olan ben, fırsatları yaratacak olan Kader...


Bugün nerdeyim, dün nerdeydim tarzında bir melankoli de sarmıyor değil insanı. Her şerden bir hayır çıkarmayı biliyor insanoğlu vesselam.. Saymak istemiyorum o şer'leri şimdi tek tek, içimi acıtıyor, aklımı karıştıyor ve en önemlisi ise gönlümü yaralıyor sayabileceklerim ve esasen saymak zorunda olduklarım. O yüzden de tüm olumsuzluklarımı, yaşadığım her iyiye rağmen aklımda yer etmiş kötü hatıraları, hayatın tozlu raflarında 'tecrübe' isimli kitaba saklayıp, bir gün okuyup ders almak üzere kaldırıyorum.


Benim asıl olayım işin ruhuma yansıyan boyutu ile galiba ki; dönüp ancak ihtiyacım olunca okumak istiyorum o kitabı, ders almak için, tecrübelerimi ışık yapmak için karanlık yollara saptığımda..


Bundan sonrası da korkutmuyor değil, yormuyor değil zihnimi.. Beklentilerim var elbet hayattan ama o beklentiler için büyük umutlar beslemiyorum artık hayata dair. Ben sadece yeni kendime alışmaya çalışıyorum, ben sadece bu hayatın koşullarının bana öğretildiğiyle yetiniyorum bugünlük. Hayatımdan çok şey aldığını sansam da düne kadar mecburi hizmetin, bugünkü 'ben'le düşündüğümde kazandıklarım daha büyük daha anlamlı geliyor herşey, her olumsuzluk her göz yaşım.


İhtiyacım var mı diyorum. Aslında bu kolay değil. 'İhtiyacım varmış' deyip kenardan kendindeki bu farklılıklara seyirci kalmak. Kolay değil ama yapacak birşey yok. Öte yandan asıl konuşulması, tartışılması gereken olay, başka insanların da ihtiyacının olup olmadığı. Yaşanması gereken bir süreci yaşadığımı ve her yönü ile atlattığımı düşünüyorum. Tabi bu benim düşüncem, bir de yakınımdakilerden sormak gerek bu 2 yıl hiç yaşanmamış olsaydı nereye götürürdü hayat 'Fatma'yı diye'.


İçimden gelmiyor daha çok çıplak bırakmak ruhumu, o yüzden de daha fazla açmaya gerek yok yeni kendimi yeni yaşamlara. Bir geçmiş bıraktım Van'da. Acısı da var tatlısı da. En çok özleyeceğim dostluklarım en başta da dediğim gibi, görmek için fırsat yaratma derdinde olduğum sevdiklerim. Bir de zaman zaman eski kendime olan hasretim eklenir diye düşünüyorum tüm bu yabancılıklara inat, bana dost bana sadık, hayatı seven ve ona umutla bakan, Van'a gitmeden önce bile hayırlısı olsun diyebilen Polyanna yanım. Ben onu Van'ın görülmeye, gezilmeye hasret kıyılarına bıraktım. Birgün bir başka kaderle barışması gereken biri bulsun diye....


Gitmem gerekiyormuş gittim, görmem gerekiyormuş gördüm, yaşamam gerekiyormuş yaşadım... 23 Ekim'e sayılı günler kala, yaşanan tüm karabulutların, benim gözlerimdeki yaşlar gibi akıp gitmesi ve temizlenmesi dileğiyle..


Sevgiler....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Radyasyon onkolojisi uzmanlığı mı istiyorsun????

1700'lü yıllar Londra'sından bildiriyorum...

Hollanda'da doktor olmak....