Herşey için hazır mıydım? Hayır Öğreniyordum...


Eğitim için yurt dışına gitme fikri ilk başta hemen herkese cazip gelse de çocuğun varsa ve gideceğin ülkeden maddi destek almayacaksan başlı başına bir problem olarak karşına çıkabiliyor.

Burada en önemli faktörler olarak çocuğunun yaşı, kendi kendini ifade ediyor olup olmamasının yanında okula devam edip etmeyeceği edecekse gidilecek ülkedeki okul ile önceden yazışmaların gerekmesi de ayrı konular elbette. Diğer önemli faktör, gidilecek ülkeden maaş alınmayacaksa senin paranla gittiğin ülkenin parası arasındaki kur farkı… Ben kur farkı mağduru olduğum için bu konuyu fazla deşelemeden yaşadım benimle kalsın, kızılcık şerbeti içtim diyerek konuyu kapatmak istiyorum. Ama burada ülkemizdeki genç araştırmacılara TÜBİTAK desteklerini takip etmeleri gerektiğini bunun yanı sıra bu sene YÖK tarafından başlatılan yurt dışı eğitim desteklerinin de takip edilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. İlk başta yaşadığım korkulardan bu bölümde bahsedeceğim için yurtdışı eğitim destekleri nasıl alınır konusuna ayrı bir post da değineceğimi belirtmeliyim ki bence fikre ve zorluklara alışmayı kolaylaştıran, aşılması ve başarılması gereken konulardan en önemlisi maddi destek konusudur.

Benim 3,5 yaşında kızım var ve diyebilirim ki kısmen bu aşamada rahat diye tanımlanabilecek bir konumda yer alıyorum. Sonuçta iste 6 ay iste 2 yıl yurtdışında kalabilecek durumda olan bir çocuğum var ve beni bu konuda kısıtlılığa sokmuyor. Sonuçta döndükten sonra rahat rahat okuluna en baştan başlayabilir. Zaten ben de bu dönemi özellikle seçtim diyebilir. Bir kere kendi kendini ifade edebiliyor, ikincisi öz bakım ihtiyaçlarından kurtuldu kendi gerçekleştiriyor oh ne mutluyum ki çat pat İngilizce derdini anlatıyor…. Ancak burada atladığım bir nokta olduğunu, iş başa düşünce ayırdettiğimi vurgulamak isterim ki; onun İngilizcesini bir tek doğru düzgün biz anlıyoruz ve ben eğitim için Hollandaya geldim yani çocuklar İngilizce değil Hollandaca konuşuyorlar. Dahası ne öğretmenlerin İngilizcesi ile kızımın İngilizcesi arasındaki fark Türkçe ile İngilizce kadar belirgin olunca işler biraz zorlaşmaya başladı. Ayrıca önceden maille yazışılmış olan kreşler sadece bazı günlerde yardımcı olabileceklerini bildirip, saatlik ücretlerini güncelleyince ben de hayatımla ilgili pek çok şeyi güncellemenin yollarını aramak zorunda hissettim kendimi doğal olarak…. Ama işte güncelleme gerçekleşmeden ya da şöylesi daha doğru güncellemenin mümkünatı olması için gereken zaman yaşanamadan bizim kızıma kreş ayarlamamız gerekiyordu ki biz de bir şekilde en hızlı yazışan (!) kreşle bu işleri bir şekilde hallettik.

Yaşadığım korkular sadece kızıma kreş ayarlama zorunluluğu ile kalmıyordu. Yeni bir ülkeye oranın havasına suyuna, hocasına asistanına, kliniğine ışınlama odasına, kızına erkeğine…. Şeklinde uzayıp gidiyordu aslında alışmam gereken konular. Bunların her birisine teker teker alışıyor insan, özellikle sosyal bir insansan kliniği, ışınlama odası, kızı erkeği, havası suyu, eee İngilizce konuşabiliyorsan (bilmiyorsan gitmeyeceksin ya da mutlaka konuşma dersi alıp gideceksin) dili, havası alışılıyor işte bir şekilde…. Bence bu aşamalarda en önemli olan şey, insan olduğumuzun farkına varmak, sormak, iletişime geçmek, sohbet etmeye, anlatmaya anlamaya çalışmak. İşte o zaman herşey daha kolay oluyor. İşte tam da bunlarla ikna etmiştim kendimi, benim klinik dışı bir tercih yaptığımı, laboratuvar hayatını tercih ettiğimi tamamen unutarak. Benim amacım, preklinik çalışmaların klinik çalışmalara dönüşmesi konusunda laboratuvarda eğitim alıp bunu üniversitemde üretilecek yeni çalışmalara köprü yapmaktı. Böyle olunca da karşıma günlük hayatımda yaşamadığım bambaşka bir hayatla karşılaşmıştım Rotterdam’da Erasmus MC’de… Bununla ilgili yaşadığım şok bu post’a sığyacak kadar uzun ve bence üzerinde ayrıca durulması gereken konu olması nedeni ile burada bu kadarala sınırlandırıp alışmamı gerektiren sınavlarımla devam etmek istiyorum.

İnsanoğlu ne garip diye düşünüyorum bunları yazarken, İzmir’deyken hava azıcık kapalı ve yağacak gibi ise planlarımı iptal eder daha çok evde ya da kapalı ortamlarda zaman geçirmeye çalışırdım. Şimdi bunları yazarken Haziran ortası, ben kazak giyiyorum ve yağışlı havada (ya da şöyle söyleyeyim her an yağmaya hazır havada) gezmek, biraz nefes alabilmek, ailecek bulduğumuz açık hava etkinliklerini değerlendirmek için zaman yaratmaya çalışıyorum. Buradan şu dersi çıkarmak lazım insan elbette alıştığı habitatta mutlu, huzurlu, güvende ama diğer taraftan da her koşula alışmay, ondan zevk almaya o kadar müsait ki bunu benim gibi statikocu, düzenini bozmaktan, alışkanlıklarına ölesiye bağlı bir domestik söylüyorsa bence ufacık benden daha açık olan biri için bunlar aşırı kolay gelecek eminim. Ama benim için ilk başta hava koşullarını düşünmek nefes almamı zorlayacak kadar sıkıntı yaratan bir durumdu. Özellikle Şubat ayında geliyor olduğum ve Hollanda için en soğuk dönem olarak tanımlandığını okuyunca… Gerçi dediğim gibi Haziran ortası ve kazakla bunları yazıp, kazakla işe gidiyorsam, şemsiye çantamdaki vazgeçilmez parça ise bu bile İzmir ile farkı gösterir.

Açık ırkçılığa her yerde şahit olurken; üstü kapalı olup ama bir o kadar da her an yüzüne vurulan ırkçılık ayrımcılık alışmam gereken bir başka konuydu. İşte bunu gelmeden önce hiç anlayamamış hiç düşünememiştim. Hollanda güzel ülke, gelişmiş ülke, teknolojik ülke, ferah ve refah ülke ancak gelirken kendinizi zorunlu olarak hazırlamanız gereken konu milliyetçilik ve üstü kapalı ırkçılık bana göre. Bu Amsterdam gibi daha kozmopolit olan başkentte neredeyse yok denebilecekken, Gouda, Rotterdam, Leiden, Utrecht gibi daha güney şehirlerde daha belirgin. Ben bunu çalıştığım bölümdeki kişilerde ve onların Türk göçmenler ile önceki deneyimlerinde yaşadıkları nedeniyle çok bariz yaşadım. Bunu aşmam neredeyse 2 ayımı aldı desem yalan söylememiş olurum. Burada kilit olay şu: çok çalışın, bilin ama ne bilmediğinizi de çok iyi bilin ki sorabilin. Yine en önemli noktaya geliyoruz; kendinizi ifade etmeyi BİLİN!!!

Şimdi gelelim buraya kadarki Hollanda güncelerinde çıkarılacak ile yurt dışı derslere:

1.       Çok iyi İngilizce bilin.

2.       Kendinizi ifade etmeyi, gerektiğinde yardım istemeyi bilin.

3.       Sosyal olun, sonuçta insan sosyal bir varlık! (ki bu benim mottom olduJ)

4.       Çocuğunla yurtdışına gideceksen hiçbir zaman evdeki hesap tutmayacak bunu mutlaka bilerek yola çık.

5.       Senden önemli olan o varken herşey onun düzenine uygun olacak

6.       Maddi destek için burs bulmak çok önemli (Bu konuyu ayrıntılı ele alacağım, takibe devam J)

7.       Dil faktörü sadece kendin için değil yanındakiler için de bir faktör (örneğin annemi yanımda götürmüş olsaydım o da değişik tecrübeler demekti. Sonuçta annem ne İngilizce ne de Hollandaca biliyor.)

8.       Hollandaya gelmek istiyorsan kesinlikle hiçbirşeyini randevu almadan yapmayacaksın.

9.       Tek başına kesinlikle 3 aydan uzun süre oturma izinli vize alman mümkün değil o yüzden de yazıştığın hoca bu işleri yürütecek ve senin için IND numarası alacak. Bunun başka çaresi yok.

10.   Ülkenin asgari ücreti ve ülkemizi düşününce hesabında mutlaka onları kalmak istediğin sürece Hollandada kendi başına geçineceğine ikna edecek seviye para mutlaka bulunak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Radyasyon onkolojisi uzmanlığı mı istiyorsun????

1700'lü yıllar Londra'sından bildiriyorum...

Hollanda'da doktor olmak....