''Kayıp Şehir''

Günlük yaşamımızın vazgeçilmezlerini oluşturma yolunda sağlam yol katetmiş olan televizyon dizilerinden bahsetmek istiyorum uzun bir zamandır. Bir türlü fırsatını bulup yazamadığım, yorum yapamadığım o kadar konu var ki şu dizilerle ilgili...Neresinden tutsam, nereden başlasam diye düşünürken; anlatmak istediğim pek çok konudan vazgeçmek üzere olduğumu görüp, telaşa kapıldım. 

Gerek yerel gerekse yabancı olmak üzere televizyon dünyasının parlayan yıldızı olan dizilerin ömürlerinin ne kadar olacağını tahmin edemediğimden, dahası bitirilebileceği korkusundan ilk olarak, bu sezon beni gerçekten etkileyen bir diziden başlamak istiyorum. Kanal d'de yayınlanan ''kayıp şehir'' sözünü ettiğim..

İlk olarak rastlantı eseri dizinin müzikleri dikkatimi çekmişti. Sezen Aksu'nun dizi için seslendirdiği parçasının, konu ile uyumlu, kişilerin zor anlarında ve yabancısı oldukları bu şehirde farkındalıkları artmaya başladığında bu müzik karşılıyor sizi... Cok iyi veriyor duyguları ve insan her duyguya, her isyana, her yakarışa ve hatta her mutluluğa bu parçayı ve müziğini yakıştırabiliyor.. Bunun yanında bir de şu stresli, heyecanlı, beklenmedik anların müziği yok mu.... Kokuya kapılıyor insan, diğer taraftan da heyecanla ilerlemek istiyor, gaza geliyor anlayacağınız....

Dizi, popüler olana, köşk ve saray dizilerine, zenginliğe, şöhrete inat; İstanbuL'un arka sokaklarında, Tarlabaşı'nda geçiyor. Dizinin oturtmaya çalıştığı algı, bu mekanla gerçekten çok iyi bütünleşiyor ve dizi alışılmışın dışında bir dünyaya bizi çağırıyor. Hayal edilen ve hayal edene inat bir yaşam aslında dizidekilerin yaşadıkları ve bizlere sundukları... Başrol kadın oyuncu olarak ilk dikkatimizi çeken  Aysel,  'oğlum, dün bir bugün iki...'' sözü ile karşılıyor bizi.  O bu mekanların kraliçesi, o bu sokakların yardım meleği, o bu sokakların eli maşalısı... O, ''pahada ağır, yükte hafif meşrep'' kadın.. Aysel rolü, Gökçe Bahadır'ın oyunculuğunu, ağlak, gözü yaşlı, yüzü bir türlü gülmeyen, bahtsız, pembe paltolu Yaprak Dökümü'nün Leyla'sından çok daha başarılı bir konuma taşımış. İlk bölümlerde bazı tavırlarda abartı, uyumsuzluk dikkatimi çekmiş olsa da; şuanda giyimi kuşamı, edası havasıyla, bakışları ve sözleri ile Aysel rolünün hakkını çok iyi veriyor güzel oyuncu.... Tuttuğunu koparan, kuralları olan, merhametli bir kadın Aysel... Çocukluğunda yaşadığı travmanın nedenini, amcasından kalan evde yaşadıkları ve orada gördüğü geçmişin izleri ile yakalamaya çalışsak da hala Aysel adına gizli kalmış, keşfedilmeyi bekleyen pekçok renk olduğunu düşünüyorum...

Bu mekana uymayan, Trabzon'lu ailemiz ise, oğulları İsmail'in kız aşkı ile taşındığı, kendileri de umutla bu yola düşen, kendi yağıyla kavrulmaya çalışırken; aslında elde avuçta sanıldığı gibi bir yağın olmadığının, gün geçtikçe değiştiklerini farkeden tipik bir aile aslında.. Bu alenin dizinin ilk bölümlerinde de başarı ile vurgulandığı üzere; her biri ayrı bir dünyayı, her biri ayrı bir karakteri, her biri ayrı bir bahtsızlığı sergileyecek olan altı çocuğu, bunlara sahip çıkmaya çalışan, dimdik ayakta durup tüm zorlukların üstesinden gelebileceğine inanan bir anne var ki; bu anneden, korkmamak, çekinmemek elde değil... Diğer bir karakter ise ailenin en yaşlısı dedemiz.... Geçmişinde bir aşk, bir suç ve bir umut besleyen Trabzonlu dedemiz, Ahmet Mekin var... Tam da endişelerimizin, ne olacak acaba beklentilerimizin en üst seviyeye çıktığı anda ortaya çıkıp, içimize bir serinlik, yüzümüze hafiften bir gülümseme olan dedemiz, dizinin olmazsa olmaz unsurları arasında gösterilebilir.

Ailenin dikkat çeken çocukları ve bunların özelliklerine bakalım şimdi biraz da... İrfan var en başta... İlk bölümde Aysel'in transseksüel arkadaşının hastane masrafını ödemek için annesinin altınını bozdurmaktan eline geçmiş parayı hiç düşünmeden verebilen bir erkek İrfan... Bu anlamda İrfan için önemli olan insanlık, İrfan için önemli olan, o anki duygular, İrfan İçin önemli olan, o gün tanışmış olduğu, apartmandan komşusu Aysel...İrfan rolünde izlediğimiz İlker Kaleli'nin de hakkını verdiğini söylemeden geçmemek lazım...  Herşeyi yapabileceğine inan haşarı çocuğumuz İrfan'ın sevdası futbol... Bu uğurda her yolu deneyen ve şimdiye kadar anladığım kadarı ile her kapıyı zorlayacak, bir şekilde en yükseklere gözünü dikmiş olan haşarı çocukk... Yakışıklı, heyecanlı, tutkulu, çokca düşüncesiz, aklına eseni yapan oğlumuz,  mahallenin hefif meşrep kadınına sevdalanınca bu ilgi ne annenin ne de kardeşlerinin gözünden kaçmaz... Kimse desteklemese de o yolunda ilerlemeye kararlıdır.. Hatta Ethem'e rağmen bile yoluna devam eder, Aysel ile ilişkisine sarılır. Ah Etem, deli Ethem, Aysel'e deli divane aşık Ethem, bu yüzden kızının adını bile Aysel koyan Ethem... O meşhur gülüşü yok mu, insanı çıldırtır gerçekten.. Psikopatlıkta eline su dökülmeyecek başarıda bir rol izliyoruz Ethem ile Uğur Polat'tan... Tonlamalar, vurgular, bakışlar, delirme anları insanı televizyonun karşısından bile etkilemekte çok iyi...

Şimdilerde komşu kızı, güzeller güzeli Zehra ile aşk yaşayan Kadir... Kadir, olgun, ağır abi, ailenin sorumluluğunu üzerine almış, kendinden çok onları düşünmüş bir karakter... Herkese yetemez ama yetmeye çalışacak çabalayacaktır... Taa ki kız kardeşi Seher, tüm gerçekleri yüzüne vurana kadar.. Her ailede de yok mudur Kadir gibi karakterler, ben sizin için şundan vazgeçtim, bunu yüklendim, şöyle yaptım diyenler... Olmaz mı bence bol bol var.. Bence kendi işlerine bakmaları gereken zamanı da bilmeleri gerekir bu kişilerin, ki bu da Kadir'e çok güzel gösteriliyor dizide... Ah bir de o meşhur sokak ortasında önce tokatla başlayan ve sonrasında ateşli bir öpüşmeyle sonlanan sahne yok mu... Ağır abi, alkolun etkisi ile prangalarından kurtulmuş, kendi olmaya karar vermiştir... İşte o yakınlaşma gecikmez... Ama bunun yansımaları neler olacak henüz net değildir.. Şimdilik elimizde bir Aysel'in kedisinin bulunması olayı var, yetinmemiz gerekiyor sanırım...

Dizinin diğer bayan karakterleri de gerçekten çok iyi tercihler olmuş. Yeni yüzler, başarılı oyunculuklar ve gelecek vaadeden kızlarımız gerçekten birbirinden güzel.. Herşey iyi hoş da Seher bence bu ailenin kızı olarak fazla rahat, fazla vurdumduymaz, zaman zaman da fazla sessiz kalmış... Yine de dizinin bayan karakterleri çok başarılı. Eminim ki ileri de yeni dizilerde daha büyük rollerde onlarla yeniden karşılaşacağız. Dizinin yönetmenin bu açıdan tebrik etmek gerek..

Benim dizide en antipatik bulduğum karakteri de belirtmeden geçemeyeceğim; elbette Zehra'nın o huysuz, huzursuz, ergenliğini atamamış erkek kardeşi.... Dizide yapması gereken neyse tam kıvamında yaptığından eminim...

Daha bahsetmekle bitmeyecek Sadık, İsmail ve hele bir de sevimli Hakan karakteri var ki satırlar yetmez anlatacak olursak...

Yalnız dizinin sıkı bir takipçisi olarak, yayınlanma gününün ve saatinin neredeyse her ay değiştirilmesinin bizlere yapılan bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Öyle ki bu değişiliklerden dolayı artık diziyi izleyemez duruma geldik. Dizilerin tüketiminin, üretiminin, enflasyonun bu kadar çok olduğu dönemde, Kayıp Şehir gibi kaliteli ancak köşklü, saraylı, zenginlik kokan diziler kadar reyting getirmeyen başarılı yapımlara hakkettiği değerin verilmiyor olması gerçekten çok üzücü... Bu kadar emek, bu denli başarılı oyunculuklar bence harcanmamalı. İşte bu yüzden üzerinde konuşulabilecek, hakkında yazılabilecek onca dizi varken; ilk ''Kayıp Şehir''den başladım. Henüz daha ekranlarda yayınlanmaya devam ederken kıymetini bilelim, tadını daha sonra pekçok yerde arayacağımız bu uzak, ama bir o kadar da yanıbaşımızda olan dünyaya evlerimizde yer verelim istedim....



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Radyasyon onkolojisi uzmanlığı mı istiyorsun????

1700'lü yıllar Londra'sından bildiriyorum...

Hollanda'da doktor olmak....