Kanser tanısı ile yaşamak; ölüme teğet geçen yaşamlar...

Kanser... Cancer... Kontrol edilemeyen hücre çoğalması... Tıp fakültesi mezunu olduğum zaman sadece bu tanımlamaya yakındım, TUS için sorulacak ayrıntı, genel sorular dışında.. Sorsalar bana çevremden şu tanısı aldım bu tanısı aldım falan gibi sorular verebileceğim cevaplar sadece karizmayı kotarmak adına olurdu ki onda da TUS için edindiğim zaruri bilgileri kullanmasam yeterli olamayacaktım. Ne zaman ki radyasyon onkolojisi asistanlığını kazandım, o zaman kanser hastalığını, kanser tanısı almış hastaları tanımış, onlarla belki de ailemden yakın olmuştum.

Bölüme başladığımda hastaların gözleri, herşeyden vazgeçmeyi işaret eden soruları, yaşanacak günlerine ilişkin merakları, tedavi sürecinde yaşayacaklarına olan şüpheleri beni çok derinden etkilemişti. İşte o zaman fark ettim; kanserle yaşamak, aslında ölüme teğet yaşamaktı ve bununla başa çıkmak zannettiğimden çok daha zordu.. Tedavi olmak bir dert, tedaviyi devam ettirmek bir dert, tedavi sonrası kontrol günlerini beklemek ise ayrı bir dert... Ne zaman ki onları anlamaya, o hayatların bir parçası olmaya, o akşam onların yemeğinde benim de olduğumu hissetmeye başladığımda mesleğime olan sevgim bir kat daha arttı. Bir gün belki ben de o duygularda olabilirdim. Hissediyordum ve onlarla yaşıyordum onların sağlıklarını kaybetmelerinin yaslarını, tedavide yaşadıkları acıları, gelecek kaygılarını... En az onlar kadar merakla okumaya başladım; gazetelerdeki ''kansere çözüm bulundu'' yazılarını...

Tedaviler gün geçtikçe yenilenmekte ve gün geçtikçe daha çok umut vaadedici bir konuma oturmakta iken; mesleğime olan saygım, yeniliklere olan merakım, yayınlara olan ilgim deha çok arttı..

Bir kere kanser tanısı almış olan bir kimse sağlıklı yaşamını kaybetmiş olmanın acısını yaşıyor. Bu onunla birlikte yaşanacak olan yoğun bir sağlıklı hayatı kaybetmenin yasını getiriyor. Bu süreci kolay atlatmak elbette kolay değil. Bir de karşında sana anlamadığın ve çok zor geçeceğine, yüzdelerle iyi olacağına dair bilgiler veren bir doktor var, gençten çocuğu yaşında belki de. İşte o zaman başlıyor asıl kanser tanısı almış olan kişinin zor zamanları.. Hepsi aynı değil ancak sonuçta bir alışılmış, bir toplumsal kabul edilmişlikler var kansere karşı. Duramıyor insan tüm bu söylenenlerin karşında. Gözleri ile hasta anlatıyor, ağlıyor kimi zaman için için, kimi zaman da boş veriyor ''öleceğim işte hoca, konuşma boşa nefes tüketme '' diyor. Ama işin aslı o kadar kolay değil. Ben bu mesleğe girince gördüm, bir gün daha yaşayabilmenin vereceği mutluluğu, bir gün daha çocuklarını görecek, güneşin doğuşuna batışına şahit olacak olmanın heyecanını..

Bence hastadan hastalığını saklamak en yapılmayacak şey. Bilmeli, bilmeli ki; işbirliğine açık olmalı, bilmeli ki; ona saygı duyduğumuz, onu dikkate aldığımızı hissetmeli, bilmeli ki; kendi karar verebilmeli, kendi sorgulayabilmeli sormalı araştırmalı tedavileri. Hasta en başta doktoruna güvenebilmeli bu sayede. Yoksa ona karşı düzenlenen bir komplonun bir parşasıymış, değer verilmeyen, fikri dikkate alınmayan, ölüme mahkum edilen olmak değil, yeni bir yaşamın, ''ikinci baharı''nın kapılarını aralayacak olmanın gücünü hissetmeli içinde. Bir umut bir ışıktır en başta bunlar onun için. Bir güler yüz, bir pozitif bilgi kanser hastası için o akşam yemeğine oturduğunda; boğazına takılmayacak lokmalar demektir yeri geldiğinde....

Ben de bu duygu seline kendimi kaptırmıştım ilk asistanlık günlerimde. Dilimden düşmüyordu; ''yarına çıkacağımı nerden biliyorum, bir daha hayata gelebilecek miyim'' sözleri. Bunun farkına vardığımda kendime çeki düzen vermenin zamanı gelmiş de geçiyordu.. Benim birilerine faydam olabilmesi için önce ben öğrenmeliyimdim, ölüme teğet geçen insanlarla yaşamayı, ilk başta ben şans vermelidim onlara ve bunu kafamdaki tabuları yıkarak başladım herseye yeniden yeni baştan daha bilinçli ve daha umutlu olarak.

Yine tanık olduğum ilginç bir meta daha var meslek hayatımda... Hep duyardım çevremden, çokca da türk filmlerinden; ''moral çok önemlidir, moral olmayınca olmuyor'' diye.. Ne kadar önemliymiş oysa ki.. Hastanın doktoruna, tedavisine güvenmesi inanması, tedaviyi tamamlayıp, güneşin yeniden aynı parlaklıkta doğup ayın aynı karanlıkları aydınlatacağına sağlıklı günlerindeki gibi.. Kendine ve doktoruna inan, hastalığın üstesinden geleceğini hisseden hastada yan etkiler daha kontrol edilebilir, tedavi daha kaldırılabilir oluyormuş, ne kadar pimpiriklenir, ne kadar sorgular ve umutsuzluğa düşersen o kadar çekiyormuş kişi gri bulutları.. Bunları o kadar net gördüm ve o kadar acımasızca yaşadım ki hastalarımla çok dikkate değer... Uzun bir hekimlik tecrübem olmamasına rağmen bu alanda, yaşadıklarım beni çok derinden etkiledi. Kah umutlandırdı kah hüzünlendirdi bu yaşadıklarım beni. Bu sayede hastalarımla konuşmayı, onların hissettiklerini hissetmeyi, onlarla gülüp, onlarla ağlamayı öğrendim. Herşeyi anlatıyorum hastalarıma, herşeyi anlatıyorum bana bu konuda soru soran meslektaşlarıma.. Bir psikiyatrist değilim, psikoloji eğitimi almadım ama en azından yapabildiğim maksimum empatiyi yapmaya çalışıyorum, bulabildiğim en temel cümlelerle konuşup anlatıyorum durumu ve onlara bırakıyorum karar versinler, düşünüp taşınsınlar ve tam güvenle gelsinler tedavilerine...

Daha fazla uzatmadan diyeceğim o ki; işin aslı sadece kanserde değil aslında... Ölüme teğet geçtiğimiz her dakikada, her saniyede gizli aslında ufacık heyecanlar, kelebeğin kanat çırpışı kadar hafif ama bir o kadar etkili mutluluklar... Önemli olan neyi atlattığımız, ne zorluklarla savaştığımız da değil bir bakıma... Önemli olan daha nelerle savaşabileceğimiz... Önemli olan daha ne kadar savaşabilecek gücü kendimizde hissettiğimiz....

Yorumlar

  1. Aslında sahip olunan hiçbir şeyin olmadığını görebilmek değil mi yaşamak.. Daha doğrusu, aidiyet ve sahiplenmelerden uzak, şu anda ne olduğumuzla alakadar olmak.. İçinde bulunduğumuz, bir şeyler yapmaya çalıştığımız mesleğimizle neleri etkileyebildiğimizin bilincinde olmak çok önemli bence.. İnsalara dokunabilmek, hele de son anlarında yanında olabilmek ayrı bir sorumluluk da yüklüyor bir bakıma.. Seviyorsan eğer layıkıyla yapılabilecek bir meslek o yüzden bizimkisi..
    Ve evet.. Moral.. Yapılacakların ardından verebileceğimiz moral, kurabileceğimiz empatilerle ulaşabilmek bizden bir şeyler bekleyen insanlara.. Belki de ufacık bir kanat çırpışı kocaman umutlara, mutluluklara yol açabiliyordur kim bilir..

    YanıtlaSil
  2. bence yaşamak değil sahip olunan hiçbirşeyinin olmadığını görmek.. asıl ölüm gerçeğine yaklaşmak, yaşamanın da bir sonu olduğunu bilmek asıl hiçbirşeyinin gerçek olmaması sahip olduklarının. Ölüme teğet geçip, ikinci bir şans elde edince insan farkediyor belki de bunu... Bizim mesleğimize gelince; ne zor aslında karşındaki ömür biçmek, yüzdelerle, yapılan çalışmalarla konuşmak... Oysa ne kolay görünüyor yeni bir yayının sağ kalım eğrilerini yorumlayıp sonuca varmak... Gerçek hayatta olanın tam zıddı kolaylıklarda o yayınlardan sonuç çıkarmak..

    Bir umut verebilmek mi önemli olan yoksa o ümide ne kadar yaklaştırabilmek ya da yaklaştırabileceğini bilmek mi zor olan?

    YanıtlaSil
  3. yaşamak ya da bu dünyada var olmak demek daha doğru belki de.. ölümün var olduğunu bilerek yaşayabiliyorsak, bununla yüzleşerek kabulleniyorsak aslında "yok" olduğumuzu..
    Ölüme teğet geçince, bir gün doğrudan yüzleşilebileceği gerçeğiyle de karşı karşıya kalarak yolumuza devam ediyoruz veya yoksayıyoruz sanırım.. farkındalık da tam burada başlıyor..
    yüzdelerle, soğuk varsayımlarla konuşmak.. bu zor.. çok zor.. ve de anlamsız bence.. herkes, her şey her olay kendine has çünkü.. ve de bunları dillendirmenin faydası yok bana kalırsa..
    umut verebilmek önemli.. çok önemli bence.. ona ne kadar yaklaştırabileceğini bilmek, kimi zaman verebildiğin umutla aynı derecede olmadığını bilmek zor olsa da, verebeleceğin tek şey bu olabiliyor bazen.. kabullenmek bazı şeyleri ve buna göre davranmak, anlaşılabildiğini hissetmek ferahlatabiliyor insanı kimi zaman..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Radyasyon onkolojisi uzmanlığı mı istiyorsun????

1700'lü yıllar Londra'sından bildiriyorum...

Hollanda'da doktor olmak....